Çeviri

English French German Spain Italian Dutch Russian Portuguese Japanese Korean Arabic Chinese Simplified

15 Nisan 2013 Pazartesi

TÜRK IRKI SAĞOLSUN


! ! ! NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE ! ! ! KİŞİSEL BLOG SAYFAMA HOŞGELDİNİZ ! ! ! NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE ! ! !

ULUS HAKANI BAŞBUĞ ATATÜRK








HTML KOD
     Bu Resmi Sitene Eklemek İçin Tıkla


Hepiniz birer Türk Bayrağı'sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.

Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz...

Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır.

Millî kalkınmamızı gerçekleştirmek, her Türk ferdini hür yapabilmek için Türk Milletini yeniden kurmak zorundayız. Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.

Başarı için muntazam plânlı çalışma yapmak lâzımdır. Son nefesimizi verinceye kadar çalışacağız.

Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dâva başarıya ulaşamaz.

Alınan görevleri yapmak ve yapıldığını takip etmek lâzımdır. Millet hayatında başarı devamlılığa bağlıdır.

Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz. Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.

Komünist sistemlerde halkın esaret altında oluşunun sebebi bir mülk sahibi olamamasıdır.
Hürriyetin tek garantisi mülkiyettir.

Bizim savunduğumuz Dokuz Işık'çı sistemin hedefi Türk Milletinin her ferdini mülk sahibi yapmaktır.

İnsanlık âleminin en şerefli bir ailesi Türk Milletidir. Dokuz Işık demek, Türk Ülküsü demektir.

Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.

Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.

İslâmiyeti ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir.

Türkün en önemli vasfı teşkilâtçılığıdır.

İnsanlar; yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler. Fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya ASLA müsaade, müsamaha etmezler.

Ahlâkçılık anlayışımız, Türk Ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir.

Türk töresinin bir diğer şartı da haddini bilmektir. Haddim bilmek... Ne kendinizi dev aynasında göreceksiniz. Herkese yukarıdan bakacaksınız, ne de kendinizi aşağıdan göreceksiniz, aşağıdan bakacaksınız.

Türk Töresinin bir şartı da yüksek vazife duygusudur. Vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır. Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit fedakârlığı yapmaktır. Millete hizmet yolunda şahsi menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir. Vazgeçmektir. Kişiler kendilerini millet için feda ederler. Türk Milleti'nin büyüklüğü böyle yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz. Türk Töresinin en önemli bir gereği de sır saklamaktır. Sır saklamak...

Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır. Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez

TÜRKLÜK bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.

Fikir, iman, ülkü aşkı ... İnsanları güçlü yapan bunlardır.

Türkçüler Günü olan 3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine giren ve hükümetin gafletinden yararlanan komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür.

Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer maddi güçleri tarafından yok edilmeden önce, manevi ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar. Böyle bir toplumun esir ve yok olması kesin hale gelir.

Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir.

Türk aydınları için Batı'nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez."

Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür.

Gençliğimizi büyük bir savaş beklemektedir. Bozgunculuğa, tembelliğe, ahlaksızlığa, cehalete, yalancılığa karşı büyük bir savaş.

Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.



Allah'a , Kur-an'a , Vatana , Bayrağa yemin
olsun.
Şehitlerim , Gazilerim emin olsun<
ülkücü Türk Gençliği olarak , Komunizme , Kapitalizme ,
Faşizme ve her türlü emperyalizme karşı mücadelemiz sürecektir.
Mücadelemiz son nefer , son nefes , son damla kana kadardır.
Mücadelemiz milliyetçi Türkiye'ye turana kadardır.
ülkücü Türk Gençliği olarak ,
Yılmayacağız , Yıkılmayacağız , Başaracağız , Başaracağız ,
Başaracağız .
Allah Türk'ü Korusun ve Yüceltsin.

Amin...



---------------

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Mehmet Akif Ersoy



---------------

Ne Mutlu TÜRKÜM Diyene..!

 Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz. 

 Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.
 Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.
 Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.
 Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.
 Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.
 Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.
 Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.
 Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.
 Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
 Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.

 Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.

 Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.

 Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

 Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.

 Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.

 Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

 Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.

 Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.

 Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.

 Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla arttırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.

 İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

 Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.

 Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.

 Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.

 Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

 Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.

 Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.

 Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

 Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.


Hüseyin Nihal ATSIZ Savunmasından Bir Bölüm



''Türkçüyüm. Türkçülük milliyetçiliktir. Irkçılık ve Turancılıkta bunun şümûlune dahildir. Memleket ya bu iki temel üzerinde yükselecek veya yıkılacaktır.
Irkçılık ve Turancılık anayasaya aykırı değildir. Ceza kanununda sarahatle suç olduğu yazılmayan bir hakaretten dolayı kimse suçlandırılamaz. Devlette icraatıyla açıkça ırkçı, Hatay'ı ilhak etmekle de Turancıdır.''

Hüseyin Nihal ATSIZ

Pazartesi Saat 16.55 19 Şubat 1945

(Mahkeme'de ki savunmasından)

14 Nisan 2013 Pazar

Tarihi Baştan Yazdıracak Yapılar: “Gizlenen Türk Piramitleri”

Çin’in merkeze yakın şehirlerinden biri olan Xian’da, ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı henüz tam olarak belli olmasa da büyük oranda  Türk izleri taşıyan “piramitler” bulunuyor.  Beyaz piramitler olarak adlandırılan bu yapılar, en büyüğü 300 metre olmak üzere, geniş bir alana yayılmış irili ufaklı 100′e yakın piramitten oluşuyor. Şu anda  Çin sınırları içerisinde bulunan piramitler, üzerinde araştırma yapılmasını engellemek için yasak bölge olarak ilan edilmiş durumda. Bu nedenle tılsımını iyice arttırıyor ve insanlar o piramitlerin içinde ne olduğunu daha çok merak ediyor…
İkinci Dünya Savaşı’nda Hindistan’dan Çin’e yardım götüren bir Amerikan uçağının pilotu olan James Gaussman, bugün beyaz piramitlerin bulunduğu bölgenin üzerinden uçarken bir arıza nedeniyle yere yaklaşmak zorunda kalmış ve yaklaştığı arazide doğal olmadığı çok rahatlıkla anlaşılan tepeciklerin olduğunu görmüştür. Görevi bitirdikten sonra ilk iş olarak istihbarat raporunda bu piramitlerden de söz etmiş ve bunların sığınak olabileceğini not etmiştir. Alman araştırmacı Hartwig Hausdorf, aldığı bilgilerden hareketle bu piramitleri keşfetmek üzere yola koyulmuştur. İlk ciddi çalışmayı yapmış ve bugün elimizde olan bilgi ve belgelerin büyük kısmını bilim dünyasına kazandırmıştır. Daha sonra beyaz piramitlere merak uyanınca, Çin bu araziye girişi yasaklayarak piramitlerdeki gizli tarihin ortaya çıkmasını engellemeye başlamıştır.

  Bu piramitler üzerinde gizli yollarla yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen bilgilere göre, en büyüğü 300 metre olan beyaz piramitler Türk izleri taşıyan ve içerisinde Türklere ait olduğu sanılan kurganlar, mumyalar ve yazılı taşlarla dolu birer tarihi kaynaktır. Fakat baskıcı tutumundan taviz vermeyen Çin hükümeti, belki de tarihi yeniden yazdıracak kadar ciddi bilgilere ulaşabileceğimiz bu anıtsal alana girişi yasaklamış ve araziyi ciddi bir koruma altına almıştır. Bir km’lik geniş bir alana yayılan piramitlerin çoğu taştan değil, kil ve kerpiçten yapıldığı için geçen binlerce yılın ardından büyük oranda yıpranmış veya köylüler tarafından tahrip edilmiştir. Altında binlerce yıllık bir tarih bulunan bu piramitlerin parçaları, ne yazık ki Çin’in baskıcı tutumu nedeniyle köylüler tarafından parçalanarak bağ – bahçe işlerinde, ev ve tarla yapılarında kullanılmaktadır.

 

 

 

 

 Kayıp Mu Kıt’ası hakkında geliştirdiği tezlerle bilinen James Churchward adlı araştırmacının verdiği bilgilere göre, bundan 15 bin yıl önce piramitlerin bulunduğu alanda “Büyük Uygur İmparatorluğu” hüküm sürmekteydi. Bu nedenle bu piramitlerin Uygurlara ait olduğu düşünülmekte, bu imparatorluğun altın çağını yaşadığı M.Ö. 5.000 – 15.000 arasında yapıldığı varsayılmaktadır. Ayrıca bilindiği üzere insanları mumyalayan ilk millet Mısırlılar değil, Altay Türkleridir. Piramitlerin içerisindeki kayalarda bulunan şekillerin ve tabletler – kurganlar üzerinde bulunan tamgaların Ön Türk yazısının temeli olma ihtimali yüksektir. Tüm bunlar yüzünden Çin, piramitlerin Eski Türk uygarlıklarının gelişmişliğini ortaya koyacak bu tarihi yapıları dünyadan gizlemeye çalışmakta, kendi toprakları üzerinde böylesine büyük bir medeniyetin var olmasına sindirememekte ve Türk düşmanlığını fiili olarak ortaya koymaktadır.

 

 

 

 

 

 

 Yakın zamanda, bu piramitlerin bulunduğu alana en yakın yerleşim birimindeki yerlilerden birini ikna ederek piramitlere girmeyi başaran bir grup Türk’ün elde ettiği bilgiler ortaya çıktı ve beyaz piramitler yeniden merak konusu oldu. Piramitlerin içerisindeki mumyaların, Mısır piramitlerindekinden çok daha eski tarihlerde yapılmış olması, mumyalarda at kılından ameliyat yapıldığına dair izlere rastlanılması ve Mısır biliminin ötesinde bir mumyalama tekniğinin kullanılması piramitlerin aslında hafife alınmayacak kadar değerli bir inceleme alanı olduğuna işaret etmektedir. M. Ö. 3000′li yıllarda yapılmış olduğu düşünülen bu tarihi yapılar, Ön Türkler’de gelişen bilim ve tekniğin Mısırlılara öğretilmiş olabileceğini de düşündürmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

Kullanılan taşların açık renkte olması ve uzaktan bakıldığında toprak renginden daha açık bir yapının görünmesi nedeniyle “beyaz piramitler” denilen bu eserler, kuşbakışı görüldüğünde çok dikkat çekmesin diye kızıl Çin tarafından ağaçlandırılmış ve doğal bir görünüm kazandırılmıştır. Öyle ki piramidin çok yakınına vardığınızda bile, orada küçükçe bir dağın var olduğuna inanmanız muhtemeldir. Ayrıca piramitlerin bir kısmı, çevrede yaşayan köylüler tarafından yağmalanmış veya tahrip edilmiştir. Piramitlerin çevresinde tarlası bulunan köylülerin piramitleri “tılsımlı mağaralar” olarak algıladıkları ve hastalıkların iyileşmesi için piramitleri ziyaret ettikleri bilinmektedir.

 

 

 

 

 

 

Oluşturulduğu döneme dair “Uygur İmparatorluğu” ile ilgili bazı bilgilerin ortaya atıldığı şu dönemde, bu konu iyice araştırılmalı ve Çin’in hâlâ anlam verilmeyen bu koruma çabası aşılarak gizli Türk piramitleri üzerinde ciddi araştırmalar yapılmalıdır. Oradaki yazılı taşlar, en eski Türkçe olarak bildiğimiz Göktürkçenin  temelini oluşturacak yazılı kaynaklar olabilir. Köylülerin söylediği üzere oradaki kurganlardan biri, yüce Türk Oğuz Kağan‘a ait olabilir. Göçebe sanılan Türk Ulusu’nun, piramit yapabilecek kadar yerleşik yaşamla iç içe olduğu ve bilim – teknikte ne kadar ilerlediği ortaya konulabilir. Tarihin seyri Uygur Türklerinin bıraktıkları bu tarihi eserle değişebilir ve Türkler’in tarihini Orta Asya‘nın daha gerisinde aramak gerektiği görülebilir…

Kuşkusuz bunlar için barbar ve kızıl Çin’e rağmen büyük çalışmalar yapılarak ortaya koyulabilir.

Tanrı TÜRK’ü korusun!

 

11 Nisan 2013 Perşembe

T.C İbaresi Geri Döndü !




Sağlık Bakanlığı'nın internet sitesindeki logosuna "T.C." eklendi.





Sağlık Bakanlığı'nın internet sitesindeki logosuna, Türkiye Cumhuriyeti'nin kısaltması olan "T.C." ibaresi eklendi.

Bakanlığa bağlı birimlerin tabelalarında "T.C." ibaresinin yer almadığı tartışmalarının ardından, internet sitesindeki logo yeniden düzenlendi.

Bugün yapılan değişiklikle, resmi internet sitesindeki logonun altında yer alan Sağlık Bakanlığı yazısının başına "T.C." ibaresi konuldu.

TÜRKLER Neden Bozkurt'u Milli Sembol Olarak Seçti ?


Türkler Neden Gök Yeleli (Gökbörü) Kurdu Sembol olarak seçti?



Cenabı Allah bütün varl...ıkları yaratırken farklı özeliklerle yaratmıştır.

Ruslar ayıyı, İngilizler aslanı, Amerikalılar kartalı, İspanyollar boğayı milli sembol saymışlar.

Biz? Neden başka bir hayvan değil de Gök yeleli Bozkurt'u sembol edindik?

Bozkurt'un özelliklerini temel olarak şu şekilde sıralamak mümkündür:

1 - Bozkurtlar atasına bağlıdır; Bozkurt sürüsünden ayrılan bir erkek bozkurt karşılaştığı bir kara kurt sürüsüne girer.

Girdiği sürünün liderliğini alır;

2 - Bozkurt özgürlüğüne düşkündür. Dünyada evcilleştirilememiş tek hayvan olma unvanı Orta Asya bozkurtlarındadır.

Hayvan yakalandığında tüm hayvanların aksine gırtlak kısmında bulunan öd denen keseyi parçalar ve intihar eder.

Bozkurt esareti kabul etmeyen bir varlıktır.

Bozkurt'un boynuna tasma takıp bir kafese koyamazsınız. Bozkurt ölümü kabul eder kendisini parçalar ve intihar eder.

3 - Bir bozkurt sadece yiyeceği kadarını avlar ve yavrusu olan bir hayvana saldırmaz, avlamaz.

Bozkurt leş eti yemez.

Kendi avını kendisi avlar.

Başka hayvanların avladığı leşi yemez.

4 - Bozkurtlar eşlerini kıskanırlar.

Bozkurt dişisi asla bir kara kurtla çiftleşmez.

Bozkurt yaşamından tek eş seçer.

Eşi ölmeden başka eş aramaz.

5 - Bozkurt sürüsü sağdan ve soldan giden öncüler, akabinde de göbekten gelen ana kuvvetle saldırırlar düşmanına.

Bozkurt cesaretli ve ölümüne mücadele eden bir yapıya sahiptir esareti kabul etmez.

6 - Bozkurtların bir lideri vardır ve sürü o liderin emrinden çıkmaz.

Bozkurt liderine bağlıdır, dinlenme anında da lideri etrafında koruma tedbirleri alır.

Bozkurtlar avlamaları, toplu yaşama kurallarına uyma vb. açılardan bir sistem içerisindedirler, yani asildirler.

7 - Bozkurtlar teşkilat halinde bir yaşam sürerler.

Bozkurt ekip çalışması yapar ve Hürriyetine son derece düşkündür.

8 - Karda yürüyen 40 bireylik bir Bozkurt grubunu takip etseniz ancak, beş, altı ayak izi görebilirsiniz, o kadar dikkatli ve organizedirler, çünkü grup önde giden lider bozkurt'un ayak izlerine basarak ilerler.

Bozkurtlar asla organizesiz ve plansız hareket etmez, avlanmazlar.

9 - Bozkurtlarda bir yavrunun hem annesi, hem de babası ölse dahi yavru hayatta kalır.

Bozkurtlarda grup hiyerarşisi buna müsaade etmez.

Diğer grup üyeleri yavruyu evlat edinir ve kendi yavruları gibi büyütürler.

10 -Bizim sembolümüz, Gök yeleli bozkurttur; yani "GÖKBÖRÜ" .

Bu kurt türü sadece Orta Asya dolaylarında yaşamaktadır.

Türk milleti Bozkurt'u bu taşıdığı özelliklerden dolayı kendine sembol edinmiştir.

11- Türk milleti asırlarca bozkurt'laşan şahsiyetler yetiştirmiştir.
  
Bozkurt bu nedenle tarihimiz içinde bayrak olarak da kullanılmıştır.

10 Nisan 2013 Çarşamba

Portsmouth’un Ay-yıldızı 2. Abdülhamit’ten mi geliyor?


İngiltere Premier Lig’de mücadele eden ve son dönemde yaşadığı ekonomik krizle sık sık gündeme gelen Portsmouth Kulübü’nün,
Osmanlı Sultanı 2. Abdülhamit tarafından kurulduğu ve bundan dolayı ambleminde “ay-yıldız” bulunduğu iddia edildi.
Araştırmacı-Yazar Oktan Keleş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde İngiltere’nin Osmanlı topraklarında kültürel ve sportif faaliyetleri bahane ederek istihbarat çalışması yaptığını, dönemin padişahı 2. Abdülhamit’in de buna karşılık aynı yöntemle istihbarat çalışmaları için İngiltere’de Portsmouth Kulübü’nü kurdurduğunu ileri sürdü.
Portsmouth Kulübü’nün bu yönünün bugüne kadar deşifre olmadığını belirten Keleş, “Portsmouth Kulübü’nden Osmanlı Devleti yeteri kadar faydalanmıştır.
İngiltere bu ilişkiyi asla çözememiştir. Biz açıklayana kadar da fark etmemiştir.
Burada istihbarat sadece adı anılan kulüp ile sınırlı değil, özellikle transferlerde de istihbarat çalışmaları devam etmiştir. Bir futbolcu gittiği takımda da istihbarat çalışmalarını sürdürmüştür. O yüzden Portsmouth, işin görünen yüzüdür diye konuştu.
Keleş, böyle bir girişim için neden Londra’nın değil de Portsmouth kentinin tercih edildiğiyle ilgili olarak da, “Londra göz önünde bir şehirdi”.
Merkez olduğu için Londra seçilmedi. Gözlerden uzak bir yer seçildi.
Portsmouth’un seçilmesinin diğer bir nedeni de, bu şehirde İrlandalılar’ın aktif olmasıdır. İrlandalılar’ın bu şehirde önemli yer tutması da bu konuda etkili olmuştur” ifadelerini kullandı.
Osmanlı Devleti’nin aynı dönemde eğitim amacıyla Portsmouth kentine gönderdiği donanma gemisinin de bu olayla bağlantısının olduğunu ileri süren Keleş, dönemin en etkili ulaşım araçlarının gemiler olduğunun altını çizdi.
“AY-YILDIZLA İLGİLİ 1. RICHARD OLAYI TAMAMEN UYDURMA”
Oktan Keleş, Portsmouth’un resmi sitesinde yer alan kulübün amblemindeki ay-yıldızın 1189-1199 yılları arasında İngiltere’yi yöneten Kral 1. Richard’a ait olduğuyla ilgili iddiaların ise “tamamen uydurma” olduğunu savundu.
Keleş, 3. Haçlı Seferi sırasında, 1191’de Bizans İmparatorluğu yönetimindeki Kıbrıs adasını alan İngiltere Kralı 1. Richard’ın burada gördüğü 1 ay ve 8 yıldızdan oluşan amblemi beğenerek Portsmouth kentinin de amblemini ay-yıldızlı hale getirdiği yönündeki bilgilerle ilgili olarak şunları kaydetti: “Kral 1. Richard’ın olayı tamamıyla uydurmadır. Bakın Sultan Abdülhamit Han’ın türbesine gidin, türbesinin duvarlarında taş kabartmalardan yapılmış o şeklin aynısını göreceksiniz. Kaldı ki, Sultan’ın örnek olarak verdiği materyallerin resimlerini de biz daha önce yayınladık.”
Kral 1. Richard olayı yalan olduğu gibi Kraliçe Victoria’nın Osmanlı Devlet Arması’nı yaptırdığı da yalandır. Bu yalan serinin devamı Robin Hood’tur.
Böyle bir kişi yaşamamıştır. Tamamen hayal ürünüdür. Böyle bir kahraman yoktur.” Osmanlı Devleti’nin en güçsüz dönemlerinde bile rakiplerinin en gizli yapılarına sızmayı başardığını ifade eden Keleş, bunun Türk milletinin teşkilatçı bir yapıya sahip olmasından kaynaklandığını ve en güzel örneklerinden birinin Portsmouth Kulübü olduğunu kaydetti.
ADADAKİ DİĞER AY-YILDIZLI TAKIM: DROGHEDA UNITED
İrlanda Premier Ligi’nde mücadele eden Drogheda United takımının ambleminde de ay-yıldız yer alıyor.
Bir süre önce Türkiye’ye resmi ziyaret gerçekleştiren İrlanda Cumhurbaşkanı Mary McAleese, 1847 yılında 1 milyon İrlandalı’nın hayatını kaybettiği Büyük Açlık döneminde Osmanlı Devleti’nin içi gıda dolu 3 gemisini Drogheda limanına gönderdiğini hatırlatarak, “İrlanda halkı bu eşine az rastlanır bonkörlük girişimini asla unutmadı ve bunun sonucunda sizin bayrağınızdaki semboller, bu güzel yıldız ve hilali bölgenin sembolü haline getirdiler. Hatta futbol takımının formalarının üzerinde de bu güzel Türk sembollerini görüyoruz” demişti.